EKMEK KAVGASıNDA öLü IşçI SıNıFı

Yaşarken ölü olmak, ölürken son anlarını da böyle yaşamayı getiriyor. Ekmek Kavgası'nın ortasında düşerek, boğularak, göçükte kalarak, yollara dökülerek, kilitli atölyede, kepengi indirilmiş fırında küle dönerek!

Orhan Kemal'in ilk kitabı mıydı, Ekmek Kavgası?

Çocukluğumun Basınköy komşularından "Orhan Amca"dan okuduğum ilk kitaptı, biliyorum.

O kitabı okuyunca çocukken, büyüyünce "Türkiye İşçi Sınıfının Tarihi"ni de bilmek, "İngiltere'de İşçi Sınıfının Durumu"nu da okumak isterdiniz, Kapital'i de anlamak.

"Ekmek Kavgası"nda, büyük bir askeri birliğin artıklarıyla "bolluk içinde" beslenen ahali ve sokak hayvanları, birliğin küçülmesiyle darlığı, bir iki askerlik küçücük noktaya dönüşmesiyle de kıtlığı, kırıntıyı görür.

Bolluk barış ve şükür, kıtlık ise nefret ve dalaş demektir.

Ne bolluğun kaynağı sorulur, ne kıtlığın sebebi. Bolluktan pay alanlar daha çoğunu ister elbette ama kıtlıkta kırıntıya bile muhtaç olanlar bir ötekine düşman yazılır.

Oysa denklem basittir ama ne kolay anlatılır, ne hemen anlaşılır:

Artıklarla beslendiğinde, doyduğunda, mutlu ve huzurlu hissettiğinde bile, o nihayetinde daha büyük bir sofranın artığıdır…

Artık bile artık tükendiğinde, emin ol, o sofra bir yerde yine bolluk içinde vardır!

"Sol" hakiki hakikatlere dayanırken; dini, milli, etnik kimlik hakikatler veya illüzyonların arasında bir "yol" bulamamanın da hikâyesi, çokça da "hayal kırıklığı" oluyor oysa.

Zor yaşadığımız ve birçoğumuzun kolayca öldüğü bu hayat, bize hakiki hakikatleri, hakiki siyasetleri durmadan anlatıyor ama hamasete tapınmaya devam ediyoruz.

Kazanan da o sayede kazanıyor…

Kaybeden de o yüzden kaybediyor!

Kimin hamaseti daha kuvvetliyse.

Bu ülkenin yoksulları, yoksunları, giderek yoksullaşanları, gelecek umutları bir yana, günlerinin bir tatlı huzurunu yitirenleri yıllardır maddi-manevi soygunların pençesindeydi zaten…

Ama Cumhuriyet'in ilk 100 yılının sonları ile ikinci 100 yılının başlarına, müthiş bir ekonomik soygun damga vurdu.

Sahte-yalancı-kurgu enflasyona göre gelir artışı, ücret-maaş zammı vs. bahşetmek ile hakiki enflasyon ile o ceplerden, hanelerden, sofralardan, filelerden fiilen çalmak sayesinde.

Kaybettiğiniz yerde kimin kazandığını, kaybettiğinizin kime aktarıldığını sormadan, sorgulamadan ister yüzde 52 olun, ister yüzde 48.

Çünkü soyan da oyan da iki tarafta da mevcut… Soyulan ve oyulan da!

Bir ülke insanlarının zihni, vicdanı, aklı, hevesi, hayali bölünecekse ille; asıl hat budur. İster sağdan bak ister soldan, budur. Diğer her acı, her sıkıntı, her mağduriyet bu siyasi hat ayrımının bir yerlerinde kendini bulur.

İstanbul'da bir fırındaki Mardin Artuklu Kabala'dan üç Mehmet ile Abdülkadir'in Erboğa olan soyunu, aynı olan soyadını biliyoruz; oyunu (ki zaten biri çocuktu) bilmiyoruz…

İstanbul'da çalıştıkları fırında kalan 4 genç, karbonmonoksit zehirlenmesi sonucu yaşamını yitirdi

En iyi bildiğimiz ve hiç önemsemeden unuttuğumuz ise, dördünün o fırında aleve, dumana verilen son nefesle sonu.

Tam ikinci tur öncesi bir de!

Dördünün "Ekmek Kavgası" uğruna ekmeği, pideyi, artık başka neler varsa, üreten ellerini, bir gece daha başlarına yastık yapıp uykuya daldıklarında, ürettikleri fırında yangınla, dumanla, gazla birlikte boğulduklarını biliyor ama normal sayıyoruz.

Yaşarken ölü olmak, ölürken son anlarını da böyle yaşamayı getiriyor zaten.

Ekmek Kavgası'nın ortasında düşerek, boğularak, göçükte kalarak, yollara dökülerek, kilitli atölyede, kepengi indirilmiş fırında küle dönerek!

Üç Mehmet ile Abdülkadir muhtemelen, ne muhtemelen, kesinlikle Kemal Baysal, Hasan Arslan, Hüseyin Özkan, Metin Aşçı'yı bilmezdi, tanımazdı.

Hikâyemizin özü bu zaten.

Onların onlarla tanışması.

Ezilen, hırpalanan, horlananların "Ekmek Kavgası"nda kırıntıya, bir diğerine düşmanlığa ve sık sık ölüme mahkûm edilenlerin bir diğerinin farkında olabilmesi...

En küçük Mehmet, yani fırında ölen çocuk işçi doğmadan epey önce; Kemal, Hasan, Hüseyin, Metin de, yine bir fırında, orada çalışmak kadar orada uyumak zorunda kaldıkları için, yine orada ölmek zorunda bırakılmıştı.

Çünkü işçilerin kaldığı asma katın pencere kepenkleri dahil, bütün kepenkler kilitliydi!

Yanmasaydı, Metin Aşçı 8 aylık oğlunu görecekti altı gün sonra.

Yanmasaydı, 18 yaşındaki nişanlısı Gonca ile düğün tarihini konuşacaktı Kemal Baysal.

Metin Aşçı'nın şimdi bir genç olması gereken oğlu bu hikâyemizin ne yanına düştü acaba!

Otoriter, ayrımcı, soyguncu ve kimlikler ile korkular üzerinden illüzyonist olanlara; ezilenleri ezenlerin, soyulanları soyanların payandası yapan ve gücünü güçsüzlerle beslenerek çoğaltanlara ölü canlara basarak halkın seçtiği canı da rehin tutanlara karşı; Ekmek Kavgası'nı bıkmadan, usanmadan hissetmek, anlamak, konuşmak kardeş kılmak gerekir diye düşünen bir eski-yeni kafalıyım galiba!

Umur Talu kimdir?

Umur Talu, ilk, orta, liseyi Galatasaray Lisesi'nde yatılı okudu. 1980'de Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi'den mezun oldu.

Üniversite döneminde Demiryolu İşçileri Sendikası ve Marmara Boğazları Belediyeler Birliği'nde çalıştı. Günaydın gazetesinde başladığı gazeteciliği, Güneş, Cumhuriyet, Milliyet, Hürriyet, tekrar Milliyet, Star, Sabah, Habertürk'te sürdürdü. Muhabirlik, ekonomi servisi yönetmenliği, yazı işleri müdürlüğü, genel yayın yönetmenliği, köşe yazarlığı, kısa süre Paris temsilciliği yaptı.

Medyakronik başta olmak üzere, çok sayıda web sitesi ile dergide makaleleri yer aldı.

Birkaç dönem Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Yönetim Kurulu'na seçildi, başkan yardımcılığında bulundu.

İstanbul Üniversitesi, Bilgi Üniversitesi ve Bahçeşehir Üniversitesi İletişim fakültelerinde ders verdi.

Türkiye medyasında ilk "ombudsman"lik kurumunun kurulmasını gerçekleştirdi. 1998'de Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi'ni hazırladı.

Çalışmaları Türkiye Basın Özgürlüğü Ödülü, iki kez Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Köşe Yazısı ÖdülüÇağdaş Gazeteciler Derneği Ödülü başta olmak üzere, çeşitli mesleki ödüllere değer görüldü. Aynı yıl, üç farklı gazetecilik örgütünden köşe yazarı ödülü aldı.

Bodrum: Yüzyıllık Yolculuk, Kadınımızın Hatıra Defteri gibi belgesellerde metin yazarlığını yaptı.

Sosyal Demokrasi, Fransa Bölümü (Turhan) Uçuran Bey Postanesi (Milliyet), Dipsiz Medya (İletişim), Bedelli Gazetecilik (Everest), Senin Adın Corona Olsun (Literatür) kitapları yayımlandı. Keynes'in (O. E. Moggridge, Afa Yay.) çevirisini yaptı.

  ]]>

2023-06-09T21:10:24Z dg43tfdfdgfd